3 Şubat 2013 Pazar

''Eylül''den kalanlar..


Kitap: Eylül
Yazar: Mehmet Rauf
Sayfa: 376  Baskı: İstanbul, 2004
Yayınevi: Bordo Siyah

Kalabalık içinden yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. (Syf 17-18)

İnsan, kalpleri birbirine bağlayan bu rabıtaları* o zaman anlar; ben seni ne kadar sevdiğimi başka kadınları gördüğüm zaman anlıyorum. Bazen rast gelip hatta senden güzel bulduğum kadınlara bakıyorum da kendi kendime hiç birisini senin kadar, senin gibi sevemeyeceğime yemin ediyorum.
*''Bağları'' anlamında. (Syf 18)

Öyle bir şey ki, işte bütün endişelerim, senin yanında yok oluyor. Ruhuma bir şifa, bir sükun geliyor! (Syf 18)

''Evet, evet, öyle bir yer olmalı ki, insan kalabalıkta yaşamalı, fakat içine girmeden... (Syf 28)

''Evet'', dedi, ''Layık olan mesud olur; ya da Goethe'nin dediği gibi, 'layık olan kazanır ve kazanamayan layık değildir.''' (Syf 48)

''Şükretmeli, şükretmeli'' diyordu. (Syf 69)

Kadın olmayınca, bir erkek hayatının ne tatsız tuzsuz, ne yağmursuz, tesellisiz bir siyah çöl olduğunu bilseniz... Bunu bir çok erkekler de bilir de, sonra unuturlar... Bir kadının, bir erkek hayatına sade bir mevcudiyetle nasıl şiir ve tazelik verdiğini, ruhu bir yana bıraksak bile yalnız vücud için de nasıl büyük bir koruyucu olduğunu bilseniz... (Syf 72)

Her görüştüğünle müthiş bir rekabet, bir mücadele, bir düşmanlık... Hiç bir el sıkmazsın ki mümkün olsa seni bir çukura itmeyeceğine emin olasın; hiç bir ses işitmezsin ki, senin yokluğunda en hain, en haksız bir istihzada, bir alayda bulunmayacağına emin olasın... Riya, istihza kendini beğenmek, bencillik... (Syf 72-73)

Bilir misin nefis kadınlar hangileridir? Temiz ruhlular! (Syf 73)

''Ah insanlar, şu insan yüreği... Yüz bin manalı bir muamma... İçinden çıkmak mümkün değil.'' (Syf 74)

''Azıcık fedakarlığa razı olmayınca hiç bir şey uygulanabilir değildir.'' (Syf 75)

''Ah çelişki, çelişki... İnsan değilim; denklemim.'' (Syf 79)

''Hep genelleştirmede ve sonuç çıkarmada!'' diyordu: Sınırlı bir bakış açısıyla bakıp genelleme yapmak... İşte bu cinayet! (Syf 122)

Birer birer, örneklerle göstererek kendisinin söz dağarcığı çok sınırlı olduğundan, ''meleklik'' dediği şeyleri anlattı. Ve bunun bir kadın için nasıl bir güzellik olduğunu, uysallığı ve sabrı, sevecenliği, sessizliği ve tebessümü ile bir kadının nasıl hep tapınılmaya layık olacağını açıkladı. (Syf 125)

Kadınların mantıklı olmayan birer bilmece oluşları onu mantıklı sebepler yaratmaya iterek, artık olaylar uydurmaya başlıyordu. (Syf 129)

Ona şiir ve sevda, her zaman, her zaman bir tutku gerekliydi; hiç bir kadını sevmediği zaman sevmeyi sever; bunun için hep kadınlığa tutkun olurdu. (Syf 143)

Ah, bu dünyada herkes kendini, yalnızca kendisini, hatta başkalarının zararına olarak kendisini mi düşünürdü? (Syf 173)

Nedir bu insanlıktaki, varlığımızın derinliklerindeki kokuşma, bu çamur, bu fırtına... (Syf 174)

Sonra onu yalnızca güzelliği için değil, büyüklüğü, eşsizliği için de sevdiğini, asıl bunun için sevdiğini düşünerek, ''İşte asıl aşk'', diyordu. (Syf 223)

Gitmek, tekrar o gözlerinin şiirli anlamıyla bayılarak kalmak ihtiyacının, (onları) donuk ve sakin bulmak korkusuyla mücadelesi... (Syf 225)

İnsanlarda hayat ve mutluluk için gerekli olan şeyden bıkan ya da iğrenen bir hal vardı ki işte asıl hayatın çaresizliği buydu. ''Hem ancak onunla yaşayacak, hem  yaşayamıyor, işte ceza burada! Sanki gıdasıyla zehirleniyor!'' (Syf 274)

Koca denilen birinin haklı haksız keyfine esir olmaktan başka bir şey olmayan, mutlu denilenleri ise onun her türlü heveslerine kayıtsız şartsız boyun eğmekten başka bir şey olmayan bu evlilik ona iğrenç geliyordu. (Syf 279)

Dış görünüşlere mutluluk adını verip memnun ve mutlu olduğunu sanmıştı. (Syf 279-280)

Sevmeye gelince; o böyle sokaktan geçerken karşıdan görmekle erkek sevmeyi anlamıyordu. Bu ona, seveyim diye sevmek gibi geliyordu; sevmek için bilmeyerek sevmek, sonra farketmek gerekir diye düşünüyordu. (Syf 307)

Sevmek, bir hastalık gibi geldikten ve sizi eline geçirip kahrettikten sonra anlaşılan, o zaman görülüp incelenen bir durum olmalı idi. (Syf 307)

Oysa hayata karşı isyan, insanı hatta rahattan yoksun bırakıyor; felaketten felakete değil, sefilliklere, hatta rezilliklere atıyor, pislik içinde bile çalkalıyordu. (Syf 344)

''Adi denilen kadınların diğerlerinden sade şu farkları vardır ki, onlarda her şey evvelden bellidir, aldanmak tehlikesi yoktur. Kimle iş gördüğünüzü bilirsiniz... Halbuki öbürleri, o bir şey zannettiğiniz, bir şey beklediğiniz öbürleri yok mu, o ilk ve son defa sizi sevdiklerini temin edenler, bütün sadakat , bütün vefa olanlar...'' (Syf 353)

Demek hayatın eylülündeki umutsuzluk ve bezginlik yerine, çaba göstermek bir şeye yarayabiliyordu. (Syf 344-345)

Bence kadınların iyisi, fenası yoktur, onların hepsi kadındır, hepsi kadındır... (Syf 354)

''Ah, sade aşk, sade birbirini sevenlerin her şeyi unutup münevver, aydınlık gördükleri heyecanın ve şiirin düşü var, sade o, sade o...'' Hatta bütün ceza bile olsa, bütün cinayet bile olsa, onu bilmeyenler, bu saniyeyi yaşamayanlar için, ''Yaşamadık!'' diye çığlıklar atmak gerekirdi. (Syf 372)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder