Kitap: Sevgili Milena
Yazar: Franz Kafka
Çeviri: Adalet Cimcoz
Sayfa: 272 Baskı: 11
Yayınevi: Say Yayınları
Yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız; bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız. (Syf 9)
Beyin yüklenen üzüntüleri, acıları çekemez duruma geliyor. ''Benden bu kadar'' diyor. (Syf 13)
Ne anlaşılmaz bir insansınız Milena! (Syf 18)
Dergilere yazdıklarınızı göndermek istemiyorsunuz bana, öyle mi? İnanmıyorsunuz bana öyleyse... Kafamda yarattığım kadını sarsar mı sandınız? Bakın işte bu gücendirdi beni, küstüm size; daha iyi, yüreğimin kuytusunda birazcık küslük bulunsun size karşı, dengeyi sağlar. (Syf 23)
Önemsiz birkaç iş ve sizinle kısalıveriyor günlerim, sona eriyor hemen, bitiveriyor. (Syf 25)
Güzel şey mektubunuza kavuşmak, ona uykusuz bir kafayla cevap vermek zorunda kalmak! (Syf 36)
Yanılmıyorsam Milena, sizinle ortak bir özelliğimiz var: Öylesine çekingen ve ürkeğiz ki, hemen her mektup değişik, hemen her mektup bir öncekinden korkmuş, gelecek cevaptan büsbütün çekiniyor. (Syf 38)
Karşılıklı kapıları olan bir odadayız sanki; ellerimiz kapı tokmaklarında, karşısındakinin bir göz kırpışı berikini kaçırmaya yetiyor; hele bir söz edecek olsa, öteki kapısını kapamış gözden yok olmuştur, biliyorum. Açacak kapıyı gene elbet, bu öyle bir oda ki, bırakılamaz belki de. Biri ötekine benzemese bu kadar, rahat olsa, ötekine bakmıyormuş gibi davransa... odayı düzene sokacak yavaş yavaş, herhangi bir odaymış gibi; ama hayır, o da kendi kapısının önünde öteki gibi davranıyor... kimi vakit ikisi de kapının ardına kaçmışlar ve bu güzel oda bomboş kalıyor. (Syf 39)
Size nasıl geldiğimi unutmayın Milena, arkamda otuz sekiz yıllık bir yolculuk var, sonra, beklenmedik bir yol kavşağında sizi görüyorum, göreceğimi hiç ummadığım, hele böylesine geç bir karşılaşmayı aklımdan bile geçirmediğime göre Milena, ne yapabilirim? Bağıramam, coşamam, içimde fırtınalar kopmuyor artık, bir sürü delice söz de edemem, duymuyorum ki içimde onları (içimde dopdolu duran öteki çılgınlıktan söz açmıyorum), diz çöktüğümü de şuradan anlıyorum: Gözlerimin önünde ayaklarınız var, okşuyorum onları. (Syf 39)
Kişiler ancak birazcık sevinçli oldukları vakit gevezedirler. (Syf 47)
Korkudan birbirimizi ters anlar olduk. (Syf 54)
Üzülüyorum, ittiğin için değil, seni itmeye zorlayan davranışıma üzülüyorum. (Syf 63)
Kadınlığın önemli değil! Sen benim için el değmemiş bir kızsın, senin gibi apak biriyle karşılaşmadım ki! Böylesine arınmış birine el uzatmak için yürek ister. Benim elim kirli, titrek, kararsız. Kimi vakit pençeyi andıran bu terli, bu soğuk eli nasıl uzatırım sana? (Syf 68)
Unutamayacağım bir doğa olayıydı yüzün istasyonda Milena: Bulutlardan değil, kendiliğinden gölgelenen bir güneşti sanki. (Syf 77)
Hep yanımda kal, olur mu? (syf 84)
İşte, böylece, açmadan, okumadan, kapalı olarak veriyorum onu sana, kendimi verdiğim gibi. (Syf 89)
Kendimi, her şeyimle bir solukta veriyorum sana, mutluluk, sende erimek! (Syf 91)
Kimi zaman yalnız kalabilmek, mutluluğun ilk koşulu. (Syf 92)
Kişi nelere sahip olduğunu bilmeyen bir ''kapitalist'' aslında. (Syf 97)
Oysa tutkunluğum sana değil, senin sağladığın yaşamımı seviyorum. (Syf 103)
Buluştuğumuz günleri bak nasıl adlandırıyorum: İlk gün en güvensiz gündü; ikinci gün çokça güvenliydi; üçüncü günde pişmanlık vardı; en iyi gün dördüncü gündü. (Syf 109)
Bu elle tutulamayan, bu korkunç sorumluluk durumunu bütün acılarıyla yüklenen biri olacağım yerde, söz gelişi odandaki o her zaman seni görebilen mutlu dolap olsam, ne iyi olurdu: Seyrederdim seni, koltukta oturuşunu, mektup yazışını, yatışını ya da uykuya dalışını. (Syf 110)
Yaşam rezillik aslında, midemi bulandırır hep; yaşamımla başa çıkacağımı, insanlara dayanabileceğimi ummazdım bugüne değin, utanç duyardım bundan ötürü, ama sen, her şeyi öğrettin bana şimdi, dayanılmayacak gibi olan yaşam değilmiş meğer insanlarmış. (Syf 114)
Yaşam rezillik aslında, midemi bulandırır hep; yaşamımla başa çıkacağımı, insanlara dayanabileceğimi ummazdım bugüne değin, utanç duyardım bundan ötürü, ama sen, her şeyi öğrettin bana şimdi, dayanılmayacak gibi olan yaşam değilmiş meğer insanlarmış. (Syf 114)
Korkunç acılara boyun eğmek zorunda kalırım tek sözcüğünden yoksun kalırsam. (Syf 115)
Çalışkan Milena! (Syf 131)
Yaşam beceriksizce hazırlanmış bir tören yemeğini andırır, kişi sabırsızlıkla bekler çerezi, oysa asıl yemek, o büyük kızartma, sessiz soluksuz yenmiştir bile... (Syf 135)
Öyle zaman olur ki, odada yalnızken bile ''yok oluverir'' insan, bunun nedenleri çoktur, kişi yaşarken bile ölebilir. (Syf 145)
Evet, seviyorum seni, anlayışı kıt kız, için rahat etti mi? Koca deniz, dibindeki küçücük taşı nasıl severse, benim de sevgim öylesine yığılıyor üstüne. Tanrı isterse, o küçük taş ben olurum bir gün. (Syf 147)
Sevinç dolu bir yaşam değil belki, ama 'dingin ve esenli.' (Syf 161)
Senin elindeydi bu buluşmayı gerçekleştirmek, sen istemiştin, istemeyen de gene sensin, bu konuda hiç söz etmemem gerekir; yalnız şu var: Beni sana getirecek bir yol bulmuştum, karanlıktan aydınlığa kavuşacaktım. Bu yolu umutla, sevinçle kazmış, kendimden de bir şeyler katmıştım. Beni sana getirecek bu yola çıkmak üzereyken ''gelmiyorum'' sözüne çarpıyorum şimdi, sendeliyorum elbet. Bir çırpıda yüreğimle açtığım yolu kapatmak, ağır ağır dönmek, vazgeçmek, zor geliyor biraz, elbet yüreğim sızlar. (Syf 162)
Sen gelmezsin elbet, çünkü sen gelmeyi, sana gerektiği zamana bırakırsın. (Syf 163)
Sağlamlar hasta kişilerin semtine uğramazlar, hastalar da yüz çevirmiştir sağlıklı kişilerden. (Syf 166)
Davos'a gitmeyi tek şey için istiyorum: Ayrılırken seni öpme fırsatını bulurum diye. (Syf 170)
Doğum gününü, sence önemli olan yerleri gezmekle kutlayabilirim dedim. (Syf 184)
Bu karanlıklarda bile seninle eş düşüncede olabilmek! Şaşılacak kadar güzel, değil mi? (Syf 201)
Karşılık vermeye yanaşmayacağım, çünkü pusu kurmuş şakaklarımda sızı, başladı başlayacak. Ne dersin? Yüreğime değil de, şakaklarıma mı fırlatılmış aşkın oku? (Syf 204)
Belki adamcağız hiç ilgilenmiyor bile benimle, benim onunla ilgilendiğim kadar! (Syf 209)
Ya akıl almayacak kadar iyisin ya da kendini çok iyi dizginleyebiliyorsun; ilki daha akla yatkın, ama ikincisinden de var bir şeyler. (Syf 214)
Kişi kendi yetersizliğini ister istemez çekmek zorundadır, bu zorunluluğu hep duyar, ama iki kişinin yetersizliğine boyun eğmek zorunda değildir! Gözlerimiz ne güne duruyor? Kör edebiliriz onları, yüreğimizi de çekip atarız! (Syf 217)
''En çok seni seviyorum'' diyorum, ama gerçek sevgi bu değil belki. ''Sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla'' dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki. (Syf 217)
Ama üzüntü demek, gece gündüz, uykuda olsun, uyanık olsun, vücuduna saplanmış bir oku taşımak demek, çekilir şey değil bu. (Syf 239)
Yargılarınız önünde sonunda dış görünüşlere dayanıyor. (Syf 241)
Bütün evliliklerin ''yalnızlıktan'' kurtulmak için yapıldığına inanmıyorum. Daha kutsal nedenleri vardır; yanılmıyorsam, o ''melek'' de benim gibi düşünüyor. Evlenmenin nedeni yalnızlıktan kurtulmaksa, ne elde edilir? Yalnızlığı yalnızlıkla birleştirmekle bir yuva kurulmaz. (Syf 250)
Alışık olmadığım kanatlarla, acemice uçmaya çabalamak gibi bir şey bu. (Syf 252)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder