9 Aralık 2013 Pazartesi

''Mektup Aşkları''ndan kalanlar..


Kitap: Mektup Aşkları
Yazar: Leyla Erbil
Sayfa: 216  Baskı yılı: 2007
Yayınevi: Kanat Kitap

Zaten yalnız kalmak daha iyi geliyor bana. (Syf 7)

Evet, gittikçe genişleyen ve genişlediği nispette beni sıkan bir grubum var. Hepsi dost görünüyor; heyhay! ne kadar da uzaklar benden. (Syf 9)

Yalnız her insanın güzel tarafı vardır, zamanla anlaşılır. Hatırlar mısın sen Kemal'i de ilk gördüğünde saçma ve manasız bulmuştun ama bugün öyle bulmuyorsun. Tetkik et, hakikaten temiz bir sevgi ise, insanı mesut eden bir tarafı bulunabilir. (Syf 10)

Bana, üzülme diyorsun. Fakat ne yapayım ıstırabı çok seviyorum. Saadetin kıymetini anlayabildiğim için. (Syf 10)

Bir özürü var, çok kıskanç. (Syf 12)

Sen istediğin kadar inkar et, dünyadan ve insanlardan çok şey bekliyorsun. Bu düzen biz istedik diye değişmez ki sevgili kızım, öyle olsa ne kolay oldu devrimler!.. (Syf 16)

Dün anlamsız bir tablo gibi seyrettiğim ağaçlar, bulutlar bugün heyecan veriyor, dün Allah'a inanan bugün isyan ediyor veya sanata tapan adam Allah'a dönüyor; bugün yaşamın anlamı dediğin şey yarın bir taş parçasından daha anlamsız olabiliyor. (Syf 16-17)

Fakat itiraf ederim şimdiye kadar sizin gibi bir kızla karşılaşmadım ve sizi çok başka hislerle seyrettim, dinledim ve hayran kaldım. Bu duygumun, hayranlığımın içinde dostluk da olabilir, ama cinsiyeti belli bir dostluktur bu. (Syf 21)

Sizinle tanıştık ve sizi çok beğendim, beğenmekten de daha değişik bir şey. Allah'ın kotardığı bir rastlantı! Buna bazıları ''kader'' der, bazıları, dün bizi birlikte gören ikinci kaptan gibi, ''Kızı kafese koydun,'' der, bazıları da ''Bunda ne var?'' der. Şu var ki yargılar, rastlantılar derken kendimin kafese girip girmediği münakaşaya değer. (Syf 21)

O cümleleri de geri alıyorum, sizi kıskanmaya hakkım yok ama bu, elimde olmayan bir şeydi. (Syf 23-24)

Öğlen nedense aniden şehre döndüm, mektubunu bulmak içinmiş, zarfı öpüp koklamak, yüzüme gözüme sürmek içinmiş! Gülme zaaflarıma kaka bebek, sen de benim kadar seversin inşallah da anlarsın bir gün. (Syf 25)

İçimde birçok anlar bitmek tükenmek bilmez bir yıkıntı, bir huzursuzluk var. Bulamadığım, bulamayacağım bir şeyi daima arıyor gibiyim. (Syf 28)

Zaten ruhumuzu bütün çıplaklığıyla kimseye gösteremediğimiz için daima yalnız kalmaya mahkumuz. (Syf 28)

İnsan sevmelidir. Ama neyi sevmelidir? Kimi sevmelidir? Nasıl sevmelidir? Bunları sakın ruhsal bunalımlar sanma. Bilinçliyim. İç diye bir şey var. Kurtarılmayı bekleyen içler, kurtarılmayı bekleyen dışlar! (Syf 30)

Sevgi ve inanç birlikte yürür, insan sevdiğine inanır; körü körüne inanır, yahut inanmadığını hiç sevmez, sende bu mekanizma nasıl başka türlü işliyor böyle? (Syf 35)

Seni seviyorum ve her sevenin hakkı olan sevilmek ihtiyacıyla kıvranıyorum, sense sürekli engeller koyuyorsun araya, sanki beni sevmek bir zül oluyor sana! (Syf 35)

Evet şüphesiz ki Kemal'i kaybetmek istemezdim ama bir yandan da öyle iyi biliyordum ki onun beni unutacağını. Bir kere çok kısa bir zamanda pek çok sevdiği ve birçok fedakarlıkları esirgemediği başka genç kızı unutarak beni sevmişti. Beni de o kadar kısa bir zamanda unutması normaldi. (Syf 38)

Sanki birbirimiz için doğmuşuz; o da sonbaharı ve yürümeyi seviyor, o da solcu, söylememe lüzum yok benden çok ileri ve dolayısıyla okumayı seviyor! Operaya gidiyoruz, münazaralarda konuşuyor; onu dinlerken bin kat daha çok sevdim, dinleyenlere öyle hakim ve sempatik ki; çaylara da gidiyoruz, o da dansı çok seviyor! (Syf 38)

Aşk müthiş bir şey! Korkunç bir şey bile denebilir! (Syf 39)

Aşk var dostum, aşk var ve her şeyi iyi ediyor aşk, dünyayı güzelleştiriyor. İnsan ruhu ancak aşkla şahikasına kavuşuyor!.. (Syf 39)

Utanma gene, bana alış güzelim, aramızda ayıp yok, ''açık saçık'' yok, aşk var. (Syf 49)

Sen sevgili dostum adeta duygularını saklıyor, aklını duyguların önüne ağdan bir duvar gibi geriyorsun, sen sanki gururunu duygularının önüne bir dağ gibi yığıyorsun, sen sanki üzülmemek için sevmiyorsun, yahut da içinden sevdiğin halde göstermiyorsun. (Syf 58)

Neden bu kadar çok insan var çevrende sanki? Sürekli yanı sıra dolaşmalarının suçunu -gene de söylerim- sende buluyorum. İstemeden, bilmeden umut veriyorsun onlara. Erkekleri tanımıyorsun bir de; öyle arkadaşlık falan anlamaz onlar. (Syf 62)

''Aşkın ne olduğunu, ne olmadığını hala anlayabilmiş değilim Ferhundeciğim. Bana güzel, akıllı, zeki olduğumu söyleyenlere bazen içimden 'Eee peki sana ne!' diyorum, bazen de kendi kendime soruyorum: Güzel olsam bile (onlara öyle gelsem bile gerçekten) benden daha güzel olanla karşılaştıklarında ne olacak? Benden daha zekisini, daha dürüstünü (sanki asıl aradıkları dürüstlük mü? O da ayrı ya), daha üstününü diyelim, bulduklarında beni bir kenara iteceklerse bunun adına neden sevgi diyeceğim ve ben de onlara (ya da muhayyel O'na) ben de seni seviyorum diyeceğim. Bu ne kadar ucuz, ne kadar sıradan bir olgu. Yahut da diyelim ki benden üstün olanı buldukları halde, içleri onu çektiği halde, kendilerini tutup (ahlak adına, vicdan adına her neyse) benimle kalacak olurlarsa da ne kadar büyük zül olur benim için! Böyle bir alışverişi nasıl kabullenirim ben?  Ben mutlak olanı, kalıcı ve sürekli olanı isteyebilirim ancak, ama mutlak olan diye bir şey var mı dostum?'' (Syf 75)

Ben Amerikalı sevgilimle evlenmekten vazgeçtim. Annemden o kadar ayrılmam dostum. Biliyorsun o benim her şeyim. Ve o kadın için her şeye değer. O en büyük adamların koynunda yatacakken, her şeyi tepen ve bize bakmak için asker çamaşırları diken, gizlice hizmetçiliğe giden o kadın! Onun alnında, gözlerinde iyiliği altın harflerle yazılıdır, onu bırakamam ben. Ve her ne yapıyorsam, yanlış veya doğru, onun için yaptığıma emin ol. (Syf 80-81)

Ah tekrardan içine atıldığım itimatsızlığın o kapkara uçurumu, şüphenin zifiri hakimiyeti, bu dünyaya sevilmek ve sevmek ihtiyacıyla salıverilen ben; neden bu yalan hayal yıllardır kaplamıştı rüyalarımı? Nasıl oldu da bir kadınla bir erkek arasında temiz ve ebedi bir aşkın mevcut olduğuna inandık biz? Peki ama, eğer aşk yoksa , benim içimde küçücük bir kızkenden beri var olan o duygu neydi? (Syf 89)

Erkek en sevdiği kadından bile bir yeni ten zevki uğruna -bize ayıplatılan o haz uğruna- kolayca vazgeçebilir mi? Şu halde erkeğin bilmediği ve hiç bilemeyeceği bir farklı duyguyu, AŞK'ı kadın tek başına mı yaşayıp gitmekte? (Syf 90)

Acaba her şeye rağmen suç baştan çıkaran kadının mı? Erkek tek başına, sevgilisiz, kadınsız kimseyi aldatamayacağına göre suç gerçekten de Havva'nın mı? Yani hemcinslerine karşı erkekle işbirliği yapan kadının kancıklığından mı doğuyor ihanetin aslı? Fakat dostum, erkeksiz bir hayat yaşamaya değmeyeceğine göre bu kör kuyunun dibi nerededir? (Syf 90)

Ben senden beni sevmeni, aşık olmanı istemedim ki; hele 'şuursuzca' sevmeni hiç, bilinç bize verilmiş en kutsal şeydir, sevginle beni kendine borçlu kılmak mı istiyorsun? (Syf 110)

Benim yaralı gönlüm ancak onun gibi olgun birinin nazik ellerinde tedavi olabilirdi. (Syf 116)

''İnsanlar eşit şartlarda birbirlerine karşı yardımda bulunamıyorlarsa bu bir düşmanlık duygusuna dönüşebilir,'' demiştin. Yardıma karşılık veremeyen rencide olabilirmiş! Hizmetçilerin hanımefendilere düşmanlığı gibi! (Syf 126)

Sevişmek, yatmak üzerine uzun uzun düşündüm Jaleciğim, aslında sevişmek nedir ki? İnsanın sevgi arayışı, sevgi alışverişi değil midir? Yalnızlık Allah'a vergi olduğuna göre bir başkasına muhtaçlığımızın sonucu değil midir? Bu güzel ve tabii olayı nasıl da dünyanın en tehlikeli, en sakıncalı işi haline getirmişler değil mi? En haklı istekleri uygarlık nasıl da suçlu duruma düşürüyor, saptırıyor duruyor aşkı! (Syf 132-133)

Haksızlık doğuştan dostum: Kuvvetli ve zayıf karşı karşıya bırakılmış bir kere. Sosyalizm sadece erkeklere gelmeyeceğine, kadın ve erkek toplumuna gireceğine göre hani eşitlik? Erkek bizi dövmese bile, sonunda sıkışırsa dövebileceğini bilen biri o, işte sorun bu kadar basit. Yaratılıştan eşit olmayan bir durum var ortada; yasalar, ahlak, anane neyi değiştirebilir ki! (Syf 133)

Ben seni sadece biçimin için sevmedim; düşünüşlerinde, davranış ve heyecanlarında, hatta zaaflarında kendimi buldum da öyle sevdim. Sakın şimdi de, sen beni değil bende kendini seviyorsun, deme bana! (Syf 136)

Kimin hakkı var bir insanın, hem istemediği bir ortama doğmasını sağlayıp hem de o ortamı değiştirmesine engel olmaya? Kimim hakkı var bir insanı, zihniyetiyle taban tabana zıt bir toplumla gıkı çıkmadan bir arada yaşamak zorunda bırakmaya? (Syf 143)

Ben vücut satma işinin karşılıklı olduğunu, erkeğin de kendini sattığını söylüyorum. Kendisini sevmediğimi bile bile bir erkek bana para ödüyorsa bu onun adına bin kere daha alçaltıcı bir şey değil midir? Çünkü ben param olmadığı için satıyorum bedenimi! (Syf 144-145)

Güzelim benim, güzelsin çok, ama öyle bildiğimiz gibi ayna güzeli de değilsin, başka bir güzellik var sende. (Syf 147)

Senin her istediğini yapan biri değil miyim ben, ah beni değerlendiremedin hala, oysa mason olma dedin olmadım, bıyığını kes dedin kestim ve inan severek yaptım bunları; benim üzerimde hak iddia etmeni ben istiyorum, insanın birbirine karışması sevgiden doğar çünkü. (Syf 157)

Niye bırakayım seni Jale, niye bırakayım seni -bende senin devamın var- benim de sende devamım var- (Syf 178)

Şefkat başka bir şey - ne sevgiye benzer ne salt acımaya - şöyle bir bulut, bir sis gibi sarar adamın içini - ince bir tül bir flüt sesi - bir bakıştır - bir şeyler dilemenin bir eğilişidir - bir susuş bir dinleyiştir - bir gizli alemin renk renk resimleridir tutar içini - yeşiller maviler - hepiniz mutlu olun hepiniz mutlu olun diye bağıran bir şeytanminaresidir - bir adamın çivilenirken tebessüm etmesi - bir kadının kemanıyla kendini denize atması - parmakları barut kokan, dağlarda bir karış sakalıyla gezenin yalnızlığıdır şefkat - acımak bir kişiyi dilenci bir kişiyi egoist kılar - sevgi birini nankör ötekini hazin yapar - ama şefkat boy boyluk - eşitlik - özgürlüktür - güneşe doğru uzanmışlık - (Syf 179)

Benim acımda sevgimde sen - senin acında senin sevginde ben - şefkat işte bu - bir iç titreyiş bir razı oluş - hayata en yakın duygu değil mi - (Syf 179)

Bir gün sen de bu dünya üzerinde yapayalnız kalırsan, sen de bırakılırsan içinde usul usul mırıltı duyarsın - bu özür dileyerek bıraktığın dereciğin - suyun - seni avutmak için başucuna gelişidir - dünyada güzellik bir tane değil ki Jale - yalnızlık - kuvvetsizlik - özlem - ölüm kederi - aynı zamanda insanın - en güçlü - en verimli - en kutsal bir yeridir de - insan insan olmaya bunun için layık olur - (Syf 185)

Her şeyin geçici olduğunu düşünmek en güzel iyimserlik benim için - kala kala insanda güzelliğin anısı kalır - (Syf 187)

Nereye gidersen git - etrafında insanlar bulmak güzel - denizler ortasında bir kalsan da - yüce dağlara çıksan da - bir insanın öldürdüğünü ötekisi diriltebiliyor - (Syf 192)

Sahidir sevisiz yaşamaya yaşamak denmez - ama salt sevda da bir azaltmadır yaşamı - yaşamın ötesinde berisinde boşluklar açmaktır - (Syf 192)

Okşayıcı elini verirsin çamura çekerler adamı - her kapına dayanana da yüreğini açma - hatta kapını bile açma - sıkılırsal sıkıl - (Syf 193)

Asıl sorun tek başına ayakta durabilmekte, yalnızlığı öğrenebilmekte mi? Asıl sorun sevgisiz yaşayabilmekte mi? Sevgisiz kalıp direnmeyi, sevgisiz kalıp gene de boyun eğmemeyi, dilenmemeyi öğrenmekte mi? Asıl öğrenmemiz gereken şey sevgisiz bir yaşam düzeni mi? (Syf 203)

İnsan tek başına yaşamı karşılamak zorunda, bense ille de bir sevgiliyle elele verip değiştirecektim dünyayı! Ne ham hayal, ne zırvalık. (Syf 203)

İki insanın, bir örgü gibi, tülden, hafif bir dantel gibi sarınmışlıkları vardır aşkı. Etin ete, ısının ısıya geçişi; yitirdiği yarısını arayan insanoğlunun bulduğunu sandığı parçasına rastlandığında geçirdiği bir baygınlıktır aşk. (Syf 203-204)

Bir düşünce olarak, nakşedilmiş bir bilgi olarak genlerimize, vardır; yoktur demeye dilimizin varmadığı; kıyamadığımız için yok olmasına, elbirliğiyle yalandan var ettiğimiz bir sözcük, olmasını hep istediğimiz ve isteyeceğimiz bir umuttur aşk, bu umudu çalmaya kimim gücü yeter yarının insanından? (Syf 204)

Zaten bilirsin erkekler iki şeye hiç dayanamazlar, bir kendilerine sığınmış bir kadına, bir de kendilerine hayran olan bir kadına! (Syf 206-207)

O kadar zor değil yaşam... olsa da... ağlarım... ağlamam... Ne diyordu Reha... yoksun et kendini şu dünyadan... ağlamayı öğren... yetmediyse bir daha otur ağla... ta ki ağlamayı belli etmeyinceye kadar... yoksun et kendini dünyadan... şundan bundan... ben neyim... ne yaptım... ne olacağım diye sor... vazgeç şu akıl aramalardan... herkes kendi gerçeğini söyler... bırak şu dostlukları... alaturkacılığı... insan hayattan kesildiğini sandığı zamanda bile... yaşama bağlanan iplikler var elinde... kırık bir testiye vuran... gelip geçen... kırlangıç seli... gölgesi kalır üstünde... (Syf 209-210)



1 yorum: