16 Ocak 2013 Çarşamba

''Makber''den kalanlar..


Kitap: Makber
Yazar: Cem Mumcu
Sayfa: 105  Baskı: 4
Yayınevi: Okuyan Us

Zaman, hiç bu denli sıvaşık, hiç bu kadar huzursuz geçmemiştir. Akrep yelkovanı sokmaya çalışıyor, yelkovan akrebin zehrinden uyuşup yere yığılıyor ve akrebin ayaklarına dolanıyordu. (Syf 30)

Çoğunlukların inancının dışına düşmek değil miydi delilik? (Syf 46)

Konuşmaması ya da çok az konuşması bildiklerinin azlığından değil -görmüş geçirmiş bir ihtiyarınki gibi çokluğundandı. (Syf 61)

İnsanların yüzleri ve hatta tüm bedenleri yaşadıklarıyla, alışkanlıklarıyla, yaralarıyla biçimlenmez mi? Akmakta olan gözyaşlarının bir dere gibi kendine yol bulmak için yatağını oluşturması değil midir biraz da, bizim kırışıklık sandığımız? İki kaşın ortasında gördüğümüz iki dik çizgi sıkıntıların, kaygıların, derin düşüncelerin ayak izleri değil midir? Şişman, zayıf, gıdılı, kırışık, sarkmış, göbekli, yaralı olmak yaşamışlığın, eskiyebilmişliğin, edinmişliğin, kazanmışlığın izleri değil midir? (Syf 67-68)

En az insanlar kadar eşya da yaşar, eşya da biçimlenir eskidikçe. Bir kapı kolunun üzerindeki çizikler, aşınmışlık, parlama, kırık, çatlak onu sürekli açan elin tutuşundan, tutma biçiminden bağımsız olabilir mi? Bir bahçenin çimlerinin azaldığı, hatta toprağı gösterecek kadar kelleştiği yer, bahçede yürüyenlerin tercih ettikleri yolu bize göstermez mi? Dahası bahçenin yaşadığını, yaşandığını, yaşattığını anlatmaz mı? (Syf 68)

Hayat, kime ne zaman merhamet edeceği, hangi çocuğunun ne zaman başını okşayacağı belli olmayan bir anneydi. Ne zaman ne kadar süt vereceğini bilemediğimiz koca memeli bir anne... Gözünü bile kırpmadan sütüne zehir katacak kadar hain ve memesinden kan çıkarma pahasına süt verecek kadar şefkatli... İri memelerinin üstünde yatırdığı yavrusuna huzur verdiği gibi, aynı memelerle boğabilirdi de onu. Hangi yavrusu ona güvenebilir ya da ona güvenmeden nefes alabilir ki? (Syf 75)

Mesele aşk olunca bilgi ona perde olur. (Syf 77)

Bilgi acıtmadan, meşgul etmeden, zorlamadan, ağlatmadan, güldürmeden, velhasıl insana dokunmadan beyne kayıt edildiğinde beyin onu ne yapacağını bilemez. Kuru bir bilgi olarak haznesinin içine bir çöp gibi alır. Ve her çöp gibi kokuşmaya müsait bir durum oluşur. (Syf 78)

Feylesofi bilmeyi sevmek demektir. Mesele sevmektir. Sevgi de hırsı, iktidarı barındırmaz içinde. Özlemeyi, çile çekmeyi, beklemeyi, durmayı ister. (Syf 79)

Mehmet Ali Haydar Paşa'nın şiirini hatırlayın:

Kalb-ı mecruha* haber verme sakın yaresini
Koyuver çırpına dursun arasın çaresini
Bozma gel hasta ile hastalığın aresini
Belki Allah yaratır çaresizin çaresini.
*''Kalbi kırılmış olan'' anlamında. (Syf 79)

Tıynetin na pak ise, hayır umma sen germabeden
Önce tathir-i kalb et, sonra tathir-i beden

İçin temiz değilse hamamdan bir şey bekleme
Önce kalbini temizle, sonra bedenini. (Syf 85)

Güç bilmediği için güçsüzlüğe, beklemediği için kayba bağışıktı. (Syf 87)

İktidarın en büyük ihtiyacı 'bir diğeri'dir. Yalnızlık onun en büyük zehridir. Engelleyebileceği, harekete geçirebileceği, durdurabileceği, değiştirebileceği, dönüştürebileceği, inandırabileceği, vazgeçirebileceği, öldürebileceği, yaşatabileceği bir diğeri kalmayınca iktidar anlamını yitirir. (Syf 89)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder